Olaylar

Bizans İmparatorluğunda Günlük Yaşam

12. yüzyılın ortalarında Konstantinopolis kenti nüfusu 400.000 civarında olup, kent halka açık forumlar, alışveriş yapılan mağaza ve konutlarla dolu geç bir Roma metropolü görünümündeydi. Şehrin nüfusu bir yandan Justinian döneminde gerçekleşen vebanın yaralarının sarılması bir yandan da Türklerden kaçan Anadolu kentlerinden gelen Rumların sığınmasına bağlıydı. Ekonomik aktiviteler ve zenginliğin arttığı şehirde kumaş, altın işleme, cam, parfüm, kitap, mobilya ve sanat eserleri gibi lüks endüstri ürünleri öncelikle saray ve aristokrasi için üretilmekteydi. Bizans İmparatorluğu‘ndaki günlük yaşam her yerde olduğu gibi öncelikle kişinin doğum yerine, ebeveynlerinin sosyal koşullarına ve alacağı eğitime bağlı olsa da aileden kalma serveti olan ya da bir koruyucunun desteğini alan kişilerin yükselme fırsatı daha fazlaydı. Basit ve yoksul insanların dini festivallerde düzenlenen şenliklerde karnını doyurup, eğlenebilmesi mümkün olsa da karnını doyurmak isteyen herkes yiyecek bulmak için çalışmak zorundaydı.

Doğum

Diğer kültür ve toplumlarda olduğu gibi Bizans’ta doğan birisinin yetişkinliğinde süreceği yaşam kalitesi ve mesleği büyük ölçüde ailesiyle bağlantılıydı. Yeni doğan bebek bir ebe tarafından yıkandıktan sonra yün bandajlarla sarılır, 2-3 ay bu durumda tutulurdu. Yoksul anneler kendileri emzirirken, zengin aileler bebeğin büyütülmesi için sütnine tutmaktaydı. 6. Yüzyıldan sonra ise bebeklerin doğumlarından sonra hafta içinde vaftiz edilmesi gerekmiş, bebek bir rahip tarafından 3 kez suya daldırıldıktan sonra ellerinde yanan mumlar taşıyan aile dostları tarafından ilahiler eşliğinde kiliseden eve götürülmekteydi. Bebeklere anne sütü dışında ne verildiği tam olarak bilinmese de 10. Yüzyıla dair bir tarihi kayıttan dul kalan bir babanın bebeğini arpa çorbası, bal ve su ile beslediği anlaşılmaktadır. Çocuklara ergenlik çağına dek et verilmediği de bilinmektedir.

Sınıflar

Antik Roma toplumu MS 2. yüzyıldan itibaren kabaca yüksek ve alçak kastlar diyebileceğimiz iki kategoriden oluşmaktaydı: honestiores (‘ayrıcalıklılar’) ve humiliores (‘mütevaziler’). Birinci kategorideki honestiores, senatörler, Equites[1], decuriones[2] ve ve diğer bazı sosyal sınıflardan, ikinci kategori ise diğer geri kalan tüm insanlardan oluşuyordu. Honestiores grubunun pek çok ayrıcalığı vardı. Öncelikle yasal cezalar ilk grup için daha yumuşaktı, çoğu durumda bedensel cezalardan ziyade para cezalarından oluşuyordu. Burnun kesilmesi, kırbaçlanma, sakat bırakılma hatta kadınlara tecavüz edilmesi gibi yaygın uygulanan cezalardan para vererek kurtulabiliyorlardı. Ölüm cezası gerektiren suçlarda bile ayrıcalık sahibiydiler; işkence edilemezlerdi, vahşi hayvanların önüne atılarak (damnatio ad bestias) parçalatılamaz ve çarmıha gerilemezlerdi ancak kafaları kesilerek öldürülebilirlerdi. Ayrıcalıklı ve Mütevazi gupların altında ise neredeyse hiçbir hakkı olmayan pazarlardan satın alınmış ve savaşta edinilmiş köleler yer almaktaydı.

Soyadı

6. Yüzyıla dek çocuğun tek bir adı olup fakat adının yanına babasının adının -in hali eklenerek aynı adı taşıyanlardan ayrılırdı: Theodore adlı bir adamın Nikholas adlı oğlu böylece Nikholas Theodorou olarak adlandırılırdı. 6. Yüzyıldan sonra soyadı uygulaması başladı ve yaygınlaştı. Bizans aile soyadları ise kişinin mesleğini veya memleketi ile doğrudan alakalıydı. Sözgelimi Paphlagonialılar Paphlagonitis, mum üretenler Keroularios soyadlarını taşımaktaydı. İnsan ömrü bugüne kıyasla oldukça kısaydı ki 40 yaşını dolduran insanlar bundan sonra yaşayacakları her yıl için kendini şanslı sayıyordu. Salgın hastalıklar toplumu sürekli vururken, her kuşak en az bir büyük savaş görüyor ve bu suretle genç erkek sayısı azalıyordu. Hastalıklarda öylesine ilkel ilaçlar kullanılıyordu ki bunların çoğunun kullanımı hastalığın kendisi akar tehlike arz etmekteydi.

Eğitim

Düşük sınıfların çocukları esas olarak ebeveynlerinin mesleği ne ise onu öğrenirdi ki başka meslekleri seçme şansları oldukça sınırlıydı. Aristokrat ailelerin kızları ise ip eğirmeyi, örgü örmeyi, Kitab-ı Mukaddes ile azizlerin yaşamlarını inceleyecek kadar okuma ve yazmayı özel ders alarak öğrenirlerdi. Aristoktat kızların evlenip çocuk doğurmaları, evdeki hizmetçi ve köleleri yönetmelerine beklendikleri için okulda resmi bir eğitim görmemektelerdi. Aristokrat erkek çocuklar için, çoğu şehir yerel piskopos tarafından yönetilen bir okula giderek eğitim almaktaydı ki ayrıca zengin aileler oğullarına özel öğretmenler tutarak çeşitli alanlarda yetiştirmekteydi. Yunanca okuma ve yazma öğrenen çocuklar bir yandan Homeros’un İlyada, Hesiod’un Theogony (Tanrıların Doğuşu) ve İşler ve Günler metinleri üzerinde çalışırken diğer yandan dilbilgisi, hitabet sanatı, mantık, aritmetik, geometri, armoni ve astronomi gibi yedi klasik antik sanatta eğitim görmekteydi.

Okullar

Konstantinopolis, İskenderiye, Atina ve Gazze gibi büyük şehirlerde felsefe, özellikle Platon ve Aristoteles’in eserlerinin yanı sıra Hıristiyan teolojisinin incelenmesinden oluşan yüksek öğrenim mevcuttu. Berytus’ta ünlü bir hukuk fakültesi ve Konstantinopolis’te kilise okullarından hariç sarayda devlet bürokrasisinde kullanmak üzere uzman yetiştiren ayrı bir okul bulunmaktaydı. 9. yüzyılda Bizans başkentinde yer alan Büyük Saray‘da Matematikçi Leo gibi eğitim verdiği bir üniversite kurulmuş, ardından Patrik John Xiphilinos tarafından (1064-1075) 11. yüzyılın ortalarında yeni bir hukuk ve felsefe okulu açılmıştır.

Aile

Konstantine ile eşi Eirene Raoulaina

Hristiyanlık evliliğe yeni bir anlam ve önem yükleyerek Roma toplumunda kadınların statüsünün güçlenmesini sağlamıştır. Kilisenin karşı çıkmasına karşın yasalar çiftlerin boşanmasına izin vermeyi sürdürmüştür. Bununla birlikte üçüncü kez evlenmek kesinlikle yasaktı hatta dördüncü kez evlenenler imparatorun bizzat izni yoksa aforoz ediliyordu. Kadınlar Bizans toplumunda erkeğe göre ikincil bir rol oynamakla birlikte aileyi onlar yönetiyordu. En önemli Bizans kahramanı Digenis Akritas bile annesi sofraya oturmadan asla yemeğe başlamazdı. Sarayda ve zengin evlerinde Kafkasya’dan getirilen hadımlar evin hanımına yardım etmesi için kullanılmaktaydı. Kadınlardan kapalı bir yaşam sürmesi beklenir, kilise, akraba ziyareti veya hamama giderken yanlarında bir eşlikçi bulunması beklenirdi.

Düğün

Bizans toplumunda kızlar 12 erkekler ise 14 yaşında ebeveynlerin katılımı ve onayı sağlandıktan sonra nişandan sonra evliliğe adım atmaktaydı. Düğün gününde sadece gelin değil tüm ziyaretçiler beyaz kıyafetler giyerdi. Damat müzisyenler eşliğinde gelini almaya gelir, yüzü peçeyle örtülü, beyaz bir bluz giyen gelin onu ipek kıyafetler içerisinde beklerdi. Damat ona yaklaşınca peçesini yavaşça kaldırır ve ağır makyaj yapılmış yüzünü gösterirdi. Damat, gelin, anne ve babaları ile davetliler, meşale taşıyıcıları eşliğinde kiliseye doğru yürürken balkonlardan üzerlerine menekşe ve gül yaprakları atılırdı. Kilisede vaftiz ebeveynleri gelin ve damadın arkasında yer alır, tören sırasında nikah yüzükleri değiş tokuş edilir eğer evlenenler imparatorluk ailesindense başlarına evlilik taçları takılırdı. Törenden sonra ziyafete katılmak üzere gelinin evine gidilir, gece yarısı yeni çifte yatak odalarına dek eşlik edilir hatta sabahleyin şarkı söyleyerek uyandırılmak üzere çiftin evinin nünde yeniden toplanılırdı. 7. Yüzyıl sonrasında damadın geline düz halka veya sekizgen formda bir nikah yüzüğü ve kemer hediye etmesi geleneği yaygınlaşmış olup bu yüzük tören sırasında takılan yüzükten farklı olup yatak odasına birlikte girdiklerinde verilmekteydi.

Boşanma

Boşanma ve dul kadınların yeniden evlenmesi uygun bir yas döneminden sonra mümkün olsa da üçüncü kez evliliğe sadece çocuk sahibi olamamak gibi çok özel koşullar altında izin verilmekteydi. Evlilik son derece bağlayıcı ve boşanmak zor olsa da mümkün olup, eşlerden birisi zina yapmışsa ayrıca gerçekleşir ayrıca cinayet işleyen veya büyücülük suçundan mahkûm edilen kadınlar kocası tarafından terk edilebilirdi. I. Justinian yasaları (527-565) daha da ileri giderek manastıra kapanma kararı dışında boşanmayı tamamen yasaklamıştı. Ailenin reisi erkek olmakla birlikte ölümü durumunda dul karısı kocasının mülkünü miras olarak alabilir ve gerekirse bu rolü üstlenebilirdi.

Yemek

Düşük sınıflar ve çiftçiler için menüde her zaman haşlanmış sebzeler, tahıllar, kalitesiz ekmek, yumurta, peynir ve meyve bulunurken et ve balık ancak özel günlerde tüketilebilirdi.  Bizans’ta sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği olmak üzere üç öğün yemek alışkanlığı Ortaçağ Avrupası’nda ziyade bugünkü normlara daha yakındı. Zengin aileler ise yabani av kuşları, yabani tavşan, domuz eti ve kuzu eti gibi protein içeren besinlere ulaşabilmekteydi. Zengin evlerinde hem öğle hem de akşam yemekleri için üçer yemek pişirilmekteydi. Önce ordövr sofraya gelir ardından genellikle gakos denilen soslu ile birlikte bir balık yemeği veya kızarmış etten sonra tatlı yenilirdi. Kızarmış veya ızgara yapılmış ördek, balık, domuz eti sevilen yiyecekler olup, çorbalar, güveçler, işkembe, peynir, çiğ ya da haşlanmış meyveler menüyü tamamlardı.

Zeytinyağı yaygın olarak tüm sınıflarca kullanılmaktaydı ayrıca doğudan gelen baharatlar ile yemeklere eşlik etmesi için sofrada şarap özellikle Khios adasından (Sakız Adası) gelen beyaz şarap bulunuyordu. Asma yaprakları veya hamur işlerinin içi kuş üzümü, fındık, tarçın ve balla doldurularak tatlı olarak tüketiliyordu. Yemeğin başında -belki sonunda da- dua edilirdi. Düşük sınıflar yemeği genellikle parmaklarıyla yiyor ya da belki kesmek için bir bıçak kullanıyorken zamanında antik Romalılar tarafından kullanılan ve daha sonra unutulan iki uçlu çatallar Bizans aristokrasisi tarafından kullanılmaktaydı. Genç bir Bizans prensesi evlenmek üzere Venedik doçuna verildiğinde İtalya’ya giderken çeyizinde çatal da götürmüş Venedikliler görünce önce şaşırdıkları bu aleti benimseyip çoğaltarak Avrupa’ya tanıtmıştı.

Çalışma

Bizans toplumunun büyük çoğunluğu kendi topraklarına sahip olan küçük ölçekli çiftçiler ile aristokrat toprak sahiplerinin (dynatoi) büyük mülklerinde tarım işçisi olarak çalışan yoksul vatandaşlardı. Bu yoksul toprak işçilerinin kölelerden daha iyi muamele gördüklerini söylemek mümkün değildi. Özgür küçük çiftçilerin birkaç kölesi olmasına karşın çoğu öylesine yoksuldu ki çok azının birden çok atı, bir eşeği, danasıyla birlikte bir ineği ve bir çift öküzü vardı. 8. Yüzyılda ise ortalama bir toprak beyinin ise 80 atı, 100 çift öküzü, 500 ineği, 12 bin koyunu bulunmaktaydı. Kendi topraklarını işleyerek geçinemeyen küçük çiftlik sahipleri ayrıca toprak beylerinin arazilerinde çalışmak hatta bir süre sonra arazisini satarak beylerin hizmetkarı durumuna dönüşmek zorunda kalıyordu. Özellikle Romanos Lekapanos küçük tarımcıyı korumak amacıyla çeşitli yasalar çıkarmışsa da başarılı olamamış, kırsal vergilendirme sistemi sürekli yoksul köylüleri ezmiştir.

Meslekler

Bizans toplumunda devletin verimli çalışması için gerekli olan özel bilgilerle donatılmış olan avukatlar, muhasebeciler, katipler, küçük memurlar ve diplomatlar hem iyi para kazanıyor hem de toplumdan özellikle aristokrat sınıftan saygı görmekteydi. Tüccar ve bankacılar da iyi para kazanmaktaysa da aristokrasi tarafından şüphe ile izlenir ve kazançlarına oranla pek saygı görmezlerdi. Meslek loncaları üyelerinin becerilerini çocuklarına aktarmaları beklendiğinden bu sınıflar şarap üreticileri, gemi sahipleri, fırıncılar ve domuz eti üreticileri gibi zanaatkarlar ve çiftçiler nesiller boyu aynı sosyal kulvarda kalmıştır. Kadınlar erkeklerin yaptığı pek çok iş yapmaktaysa da daha çok ebe, şifacı kâhin, aşçı, çöpçatan, aktris ve hayat kadını olarak çalışmışlardır. Kadınlar, imkanlarının olması durumda kendi işlerini kurabilirlerdi.

Kazanç

Eski para birimini modern para birimine dönüştürmek ve günümüz yaşam koşullarıyla karşılaştırmak yanıltıcı olabilse de Diocletian’ın 4. yüzyılın başlarındaki parasal reform döneminde Erken Bizans Döneminde bir günlük maaş değerleri emeğin değeri ve çeşitli mesleklerin kazançları hakkında fikir vermektedir: İşçi 25 denarii, fırıncı 50 denari, ressam 150 denarii.

Köleler

Bizans’ta sadece zengin değil orta halli ailelerinde köleleri vardı ya da ev işlerine yardım etmesi için hizmetkar tutmaktaydılar. 6. Yüzyılda 10 yaşın altındaki köleler 10 nomismata değerindeydi. Yetişkin niteliksiz işçiler 20, katipler 50, doktor gibi eğitimli kişiler ise daha fazla fiyata satılıyorlardı.  Kilise köleliği onaylamasa da, Studios manastırından Theodoros manastırların köle sahibi olmasını yasaklasa da kölelik sistemi Bizans yıkılana dek sürmüştür.

Barınma

Çok odalı zengin evlerinde iç avluları, banyolar, bahçeler, çeşmeler ve hatta küçük bir şapel bile yer almaktaydı. Bu tür evlerin odaları yerler mermer, duvarlar ise mozaiklerle süslenmiş iken genellikle ikinci katta bulunan yatak odaları gibi özel odalar boyanmıştı. Konstantinopolis’in zengin evleri tıpkı Roma’da Ostia yakınlarında olduğu gibi demirden giriş kapılarına sahip iki katlı olmakla birlikte evlerin sokağa bakan kısımları Roma’dan farklı olarak ilk başlarda pencereler kapalı avluya bakan kısma inşa edilmekteydi. Ev sahibinin at ve büyükbaş hayvan ahırları, kümesleri ve kileri bir avluya açılırdı. Bu avlu atların yürüyebileceği denli büyük olur ve mutlaka evin su ihtiyacını karşılayacak bir kuyu veya sarnıcı barındırırdı.

5. Yüzyıldan sonra daha yüksek yapılar inşa edilmeye başlandığı gibi sokağa bakan duvara pencereler de eklenmiştir. Alt kat pencereleri sonradan Osmanlı evlerinde olduğu gibi alt kısma doğru bombe yapan demir parmaklıklar ile örtülürken üst kat pencerelerine balkon eklenmekteydi. İmparator Zeno döneminde sokak genişliklerinin asgari 3.5 m, balkon yüksekliklerinin yerden 4.5 m ve karşı evden en az 3 metre uzakta yapılması zorunlu hale getirilmişti. Zengin evlerinde gynaikonitis adıyla bilinen ve sadece kadınlar tarafından kullanılan erkeklerin girmediği özel bölümler de bulunmaktaydı. Sıradan insanların evleri genellikle eski hasarlı binalardan sağlanan tuğla ve taşlar kullanılarak inşa edilmiş, duvarlar sıva ile kaplanırken sanki düzenli taş bloklardan yapılmış gibi görünmelerini sağlamak için düzenli çizgilerle bazen parlak renklerle hatta geometrik desenlerle boyanmışlardı. Kanalizasyon sistemine sahip olmayan yoksul mahallelerinde şehir sakinlerinin hacetlerini gördükleri kapları pencerelerinden dışarıya ve caddeye boşaltması yasaktı.

Antik Roma’da çoğu kez caddeler ile çevrilmiş çok katlı bir yapı çeşidi olan insulae daha çok fakir vatandaşlar yaşaması için inşa edilmişti. Alt katlar alışveriş ve eğlence mekanları amaçlı kullanılırken, üst katlarda yatmak için kullanılmaktaydı. Bizans kasabalarında ve şehrin eteklerinde ise evler ahşap, kerpiç ve moloz çakıldan inşa edilmekteydi. Köylerde ise evler hayvanların alt, ev halkının üstte yaşadığı iki katlı evler inşa edilmekteydi. Kırsal evlerde temiz akan su kaynağı olmadığı gibi evin içinde banyo bulunduğuna dair bir kanıt da bulunmamıştır. Kasaba veya şehrin dışında, çamaşır yıkama, çöplük ve gerektiğinde infazlar için kullanılan ortak alanlar vardı.

Giyim kuşam

Princess Irina Volodarovna (Ирина Володаровна) by Arthur Orlenov
Bizans prensesi Prenses Irina Volodarovna

Asilzadeler başlangıçta Çin ve Fenike’den ithal edilen, MS 568’den itibaren Konstantinopolis’te üretilen ipek dahil olmak üzere ince giysiler giyebilmekteydi. Soylular, Şur moru ile boyanmış kıyafetler giyebilirler böylece ilk bakışta halktan ayrılabilirlerdi çünkü üretimi çok pahalıydı. Bununla birlikte Diocletian döneminde parası olsa bile asil olmayan kişilerin şur moruyla boyanmış giymeleri resmen yasaklanmıştır. Zengin Bizanslılar ayrıca altın, gümüş ve değerli taşlarla süslenmiş mücevherleri de sevmişlerse de İmparator I. Justinian (527-565) kendisi dışında hiç kimsenin kemerlerini veya atlarının dizgin ve eyerlerini inci, zümrüt veya Yemen taşı süsleyemeyeceği emrini vermiştir. Üst düzey memurların tunik, pelerin, kemer ve ayakkabı renkleri bile önceden belirlenmiş özel kıyafetleri bulunurken yoksullar mütevazi kıyafetlerle yetinmek zorundaydı. Pantolon kullanımı Bizans’ta 12. Yüzyıldan sonra başlamıştır.

Bizans kadın kıyafetleri erkeklerinkine oranla daha az değişmiş olup, İmparatoriçe Theodora’dan sonraki imparariçe ve nedimeleri onun gibi giyinmiştir: Omuz ve kenarları işlemeli bir imparatorluk kıyafetini dar bir tuniğin üzerine, ortasında başlarının geçebileceği bir delik olan işlemeli uzun dikdörtgen pelerinlerini de bu giysinin üzerine giymişlerdir. Orta sınıf kadınların kıyafetleri erkeklerinkine benziyordu ki bir tunik ile giyenin omuzuna ve başına da sarabileceği uzunlukta yan panosu da olan bir giysiden oluşmaktaydı. Kadın giysileri genellikle keten, ipek bazen de kilise karşı çıksa da saydam kumaşlardan yapılmaktaydı. Peruk takan kadınlar da vardı ama ekserisi saçını ortadan ayırmakta, başlarının iki yanında halka biçiminde kıvırıp toplamakta ve altın-gümüş tellerle tutturmaktaydı.

Erkek Giyimi

6. Yüzyıla dek işçi sınıfı erkekleri yalınayak gezmekteydi. 7. Yüzyıldan itibaren Orta ve üst sınıflar gibi yoksullar da Roma sandaletleri yerine doğuya özgü formlarda ayakkabılar ve yumuşak deriden yapılmış çizmeler giymeye başladılar. Sonraki dönemlerde Bizans erkekleri özellikle İtalyan ve Türklere özgü kıyafetleri de giymeye başladılar ve Suriye’den siyah pelerin modasını aldılar. Justinianos döneminde Persler özgü tiara veya toupha gibi başlıklar giyilirken, din adamları skandion, siviller ise Türklerden ödünçlendiği sanılan piramit formunda kalypta ve arkası kenarlı, tepesi bombeli kamelakion adı verilen başlıkları giymişlerdir. Erkek saç kesimi başlangıçta Romalılar gibi kısa iken zamanla Justinianos döneminde Maviler sakal ve bıyık bırakmanın ötesinde Hunlar gibi saçlarının önünü kısa kestirip arkasını uzatmışlardır. IV. Konstantinos (668-685) ise sakal bırakan ilk imparatordu ki tüm tebaya örnek olup işin ucu kaçınca kilise öfkelenmiş, V. Konstantinos herkesin traş olması gerektiğine dair bir yasa çıkartmıştır. Kendisi de dazlak olan Theophilos ise bir adım daha ileri giderek her erkeğin saçlarını kazıtmasını emretmişti. Bununla birlikte bir süre sonra suçluların saçlarının kazınması bir gelenek olduğundan işler karışmış ayrıca Kilise de hadımlarla rahiplerin birbirinden ayrılabilmesi için saç ve sakal uzatmayı savunmuştur.

Bizans şapkaları

Alışveriş

Konstantiopolis forum ve meydanlarında, sütunlu caddelerde ve ünlü Hipodrom’da antik Yunanistan ve Roma’dan seküler eserler bulunmaktaydı. Şehirdeki heykeller, Konstantin ve onun halefleri tarafından toplanan ve şehre getirilen en ünlü antik sanatçıların şaheserleriydi. Bizans şehirlerinin sokakları hokkabazlar, akrobatlar, dilenciler, yiyecek ve içecek satıcıları, aylaklar, hayat kadınları, falcılar, deliler, kutsal adamlar ve vaizlerle dolu olduğundan sokaklarda basit bir gezinti bile eğlenceliydi. Meydanlara kurulan Pazar yerleri ve büyük kasaba ve şehirlerin sokaklarında yer alan kalıcı dükkanlardan alışveriş yapmak mümkündü. Bu dükkânlardan et, deniz ürünleri, meyve ve sebzelerin yanı sıra, parası olanlar baharat, parfüm, tütsü, sabun, ilaç, ipek, yün, keten ve kürk gibi tekstil ürünleri, mücevherler, seramik, cam eşyalar, pirinç eşyalar, gümüş tabaklar, ahşap veya fildişi oyulmuş küçük sanat eşyaları hatta köle satın almak mümkündü. Satılan mallar, resmi standart ağırlıklar kullanılarak titizlikle tartılmakta, hile ve vurgunculuk yapılmadığından emin olmak için fiyatlar devlet müfettişleri tarafından düzenli olarak kontrol edilmekteydi.

İnanç Turizmi

En yoksul evlerin bile kapı girişinde ikonalar bulunmakta olup, yerli ikonlar ucuz olmakla birlikte iyi bir tanesinin fiyatı ile bir tavanın ki eşitti. Saygı gösterilen bir ikonanın her yıl yapılacak geçit töreni özellikle yoksul halk tarafından hevesle beklenirdi. Azizlerin doğum veya ölüm yıldönümleri gibi önemli dini tarihlerde düzenlenen festival dönemleri en önemli alışveriş ve eğlence dönemiydi. Efes’te (Ephesus) olduğu gibi çeşitli kutsal emanetlerin saklandığı kiliseler ayrıca hac turizmi sebebiyle yerleşimlerin ziyaretçi akınına uğramasına sebep olmaktaydı. Hanlar sabah sekiz ila akşam sekiz arasında kapılarını açarak müşteri kabul etmekte arzu eden yolculara sıcak yemek ve şarap sunmaktaydı.

Başkent’te Hayat

Konstantinopolis’te dükkanların yanı sıra çok sayıda seyyar satıcı da bulunmakta simli kumaşlar, ayakkabı, çeşitli dokumalar satmaktalardı. Alışverişe veya gezintiye çıkan soylu hanımlara araba veya tahtırevanla dolaşırken yanlarında yürüyerek onlara eşlik eden hadımlar bulunmaktaydı. Soylu erkekler ise genellikle beyaz atlara simli eyerlerle binerken önlerinde ellerinde sopayla yürüyerek efendilerine yol açan hizmetkarlar eşlik etmekteydi. Konstantinopolis’in güvenliğini tehdit eden o kadar çok öge vardı ki halka kilerlerine 3 yıl yetecek kadar yiyecek stoklamaları tavsiye edilmekteydi. Valens tarafından yaptırılan su kemeri kente bolca su sağlamaktaysa da Belgrad ormanlarındaki su kaynağının düşmanlarca ele geçirilmesi tehlikesine karşı kent merkezinde 30’dan fazla büyük su sarnıcı yapılarak içme suyu depolanmıştır.

Eğlence

Roma’nın Circus Maximus’u örnek alınarak inşa edilen 40 bin seyrici kapasitesine sahip Konstantinopolis Hipodromu, çok sayıda at arabası (quadriga) yarışı tutkununu kendine çekmekle birlikte kent halkının yaşam merkezi haline dönüşmüştü. Yarışlar başlamadan önce bir yandan bahislere girilmekte diğer yandan müzisyen, akrobat ve ayı oynatıcıları takımlarını desteklemek isteyen taraftarları kalabalığı eğlendirmekteydi. Halka açık arenalarda yarışlar dışında Paskalyadan önceki Pazar günü yapılan dinsel geçitler törenleri, festivaller, askeri zaferlerden sonra gerçekleştirilen çeşitli etkinlikler ile halka açık işkence ve idamlar da gerçekleştirilmekteydi. Daha küçük kasabalarda ise tiyatrolar aynı amaca hizmet etmenin yanı sıra, yerel hükümet politikalarını veya yüksek vergileri protesto etmek için kullanılan halkın toplandığı yerdi. Tüm sınıflardan kent halkına açık olan Hipodroma bir jeton verilerek girilmekte ve mermer koltuklarına oturulmakta olup, ücret ödenmezdi. Halk bazen yolda katıra ters bindirilmiş, işkence veya ölüme götürülen bir suçluyu görünce peşine takılan büyük kalabalıklar merakla infazı seyrederdi.

Hamam

Bizanslılar, Romalılar kadar yıkanmaya meraklı olup, Roma’da olduğu gibi Bizans halk hamamları da sağlam yapılı, iç dekorasyonları etkileyici ve lüks donanımlıydı. Bronz bir kazanda ısıtılan su hamama süslü bir fıskiye ile son bulan borularla verilmekteydi. Soğuk ve sıcak su havuzlarının yanı sıra, sıcak buhar banyosu yapılacak ayrı bir bölüm vardı. Gündüz erkeklere açık olan hamamlardan akşam kadınlar faydalanmaktaydı. Bizans’ta kilisenin günde üç kez yıkanmayı fazla bulmasına karşın iki kere yıkananların sayısı hiç de az değildi. Soylular da yoksullar da hamama giderek sık sık yıkanmaktaydı.

Bizans hayatı genellikle aile çevresinde geçmekte olup, vaftiz, nişan, düğün, ölüm törenleri, oruç ve pişmanlık dönemleri, Paskalya kuzusunun pişirilmesi, inziva yolculukları, manastırlara yapılan geziler aile hayatındaki önemli olaylardı.

Ölüm

Ölüler genellikle şehrin dışında bulunan özel mezarlıklara gömülmekteydi. Toplumun en yoksul kesimi bile mezar taşlarına kendilerini ve zamanında yaptıkları hatırlatan yazı ve semboller kazıtmaktaydı.

Kaynakça

Bagnall, Roger.S. The Encyclopedia of Ancient History. Wiley-Blackwell, 2012

Brownworth, Lars. Lost to the West. Broadway Books, 2010.

Chronographia of Michael Psellus. Fourteen Byzantine Rulers. Penguin Classics, 1979

Gregory, Timothy E. A History of Byzantium. Wiley-Blackwell, 2010.

Herrin, Judith. Byzantium. Princeton University Press, 2009.

Hussey, J. M. The Byzantine World. Hutchinson, 1957

Mango, Cyril. The Oxford History of Byzantium. Oxford University Press, 2002.

Norwich, John Julius. A Short History of Byzantium. Vintage, 1998.

Rosser, John H. Historical Dictionary of Byzantium. Scarecrow Press, 2001.

Shepard, J. The Cambridge History of the Byzantine Empire c.500-1492. Cambridge Unive

Tamara Talbot Rice. Bizans’ta Günlük Yaşam: Bizans’ın Mücevheri Konstantinopolis. Özne Yayınları. Ankara

Notlar

[1] Equites veya Equestrian Roma Cumhuriyetinin ve Roma İmparatorluğunun erken dönemlerinin iki üst sosyal sınıfından birinin mensuplarına verilen ad. Bu sosyal sınıf gücü savaş atı edinmeye yeten ve “şövalye” ya da “süvari” olarak adlandırılan ve genellikle varlıklı kişilerden oluşurdu.

[2] Decurion, Roma İmparatorluğunda bir birliğe ya da otuz askerden oluşan turmalara komuta eden süvari subayı.